domateste tırtıl etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
domateste tırtıl etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Mayıs 22, 2015

YAVAŞ YAVAŞ BALKONA HAZIRLANIYORLAR!

31 Mart'ta çimlenmeye bırakılan tohumlar, 7 Nisan'da başlarını çıkarmışlardı...

Bugün 22 Mayıs 2015!
31 Mart'tan bugüne kadar, arada yalnızca bir kere "şaşırtılıp" biraz daha ferah bir alana taşınmışlardı...

Bu fotoğraftakiler artık (20 Mayıs 2015'te) fide torbalarına alınmış halleri...

Hepsi de bizim mini balkonda bir iki kuşak büyümüş, meyva vermiş, buradaki dış koşulları genlerine kaydetmiş, pembelerin, biberlerin ve doğal "cherry"lerin torunları!
Soldaki saksıdakiler pembeler, sağda daha nazlı, daha narin "cherry"ler...


Bu kare metal kapta da ortada bir "cherry" etrafında ise doğal biberler var...
Bu çimlendirme mevsiminde yalnızca 4 biber yeniden çimlenip fideye dönüştü!
Şimdi sıra hepsinin gövde çaplarının en az 1 cm. genişliğe ulaşmasını beklemede...
Sonra haydi bakalım deyip saksılara taşınacaklar... Tabii asıl sorunlar da o zaman başlayacak...
Buraya kadar olan en kolay fasıldı...
Pembe Domates Ağı'nda asıl bundan sonra yakınmalar başlayacak!
"Çiçeklerim dökülüyor!" / "Tırtıl geldi"! / "Sarardı soldu!" / "Domatesler çok küçük!"... ve belki yenileri...
Umarız küresel ısınmanın ve iklim değişikliğinin etkileri bizleri bu sezon es geçer!


Eylül 23, 2014

BALKONDA BİR ÖĞLE RANDEVUSU

Dünden beri öğle saatlerinde tırtıllarla randevum var! Çok da dakikler, 12.00 - 14.00 arası, domateslerin üst yapraklarının altında buluşuyoruz. Tek sorun, onları elimdeki kağıt peçete ile alırken, binbir tane ayakla, zavallı yapraklara sımsıkı tutunup, gelmemek için gösterdikleri inat.

Eeee, biz siz afiyetle gövdeye indiresiniz, onları delik deşik edesiniz, bir de üzerine atıklarınızı bırakıp mahvedesiniz diye yetiştirmedik bu garipleri herhalde...

Pembe Domates meraklısı bir tırtıl... 23 Eylül, 2014, öğle saatleri...

23 Eylül itibarıyle bizim balkondaki durum ise şöyle:
Bu yıl çimlendirmeye hayli geç başladığımız için ilk fidecikler ancak 22 Nisan'da başlarını çıkarabilmişti... İki çeşit pembe, üç - dört çeşit cherry, bir iki de doğal biber fidesi saksılarına Haziran'da taşındılar.  Bu sezon biraz fantezi yapıp, pembelerde balkona alışkın olan tohumlar yerine biri 2007, biri de 2012 yazından kalan çekirdeklerden diktim. Bir de Ayşen Ertür'e iki sezon evvel tohumundan verdiğim "Cherokee"lerden geçen yaz onun bahçesinde büyümüş olanların tohumundan... Cherry'lerde de yıllardır balkonda meyva veren kırmızı "Parisien" ile yine Fransa kökenli olup, paketinde yıllardır bekleyen ve son tarihi geçen yıl dolmuş olan "Kırmızı Erik"; "Prune Noir" bir cherry... 3 çeşit de doğal biber: Kırmızı tombul Macar, bir sivri bir de çuşka...
Kırmızı Macar biberleri,
altta Ayşen'in Cherokee'si
Havaların çok güzel gitmesi ile hepsi de çok çabuk yapraklanıp boy attılar, boğazlandılar, çiçeklendiler... Sonra?
Kırmızı ve Plum Noir - Cherry
Sonra aşırı sıcaklar başgösterdiğinden "pembe"ler çiçek dökmeye başladı, hemen balkonlardaki emektar tül perdeler devreye girdi, gölgeye alındılar. O sırada biberler birer birer meyva vermeye başlamış, cherry'ler de ufak tefek meyvalamışlardı...
Pembelerden ve Cherokee'den hiç ses yoktu.
Tam tersi hepsi de gün geçtikçe daha kötü oluyordu; sararıp solan yapraklar, beyaz böcekler, vesaire...
Biraz işlerin çokluğundan, biraz da "dur bakalım ne olacak" merakından sulama ve toprak takviyesi dışında da hiç bir iyilik yapmadım onlara uzun süre. Sonra da tam tersini.... Sulu sütle sulama, arap sabunlu spray ile beyazları rahatsız etme, kötüleyen yaprakları hemen her gün sabırla koparıp ayıklama, arada minik çapa ile çapalama, toprağı havalandırma...
Vee, ondan sonra -biraz da aşırı sıcakların gerilemesiyle- sessiz kalıp çiçek döken pembeler hemen cevap verdi! Artık minik yavru pembelerimiz var....
Var da yapraklar hala hergün ayıklanacak hale gelip, Sedat Hoca'nın deyimiyle "vejetasyon" yani yapraklanma konusunda hiç umut yok. İşte tam bu noktada tırtıllar aklıma geldi ve ava çıktım. Geçmiş yıllarda sabahları erken saatte de bulduğum olmuştu onları. Bu yıl öğleyin ortaya çıkıyorlar işte... Bakıma devam!

Eylül 14, 2008

BÖCEKLERLE BARIŞ İÇİNDE YAŞAMA MESELESİ

Az önce bizim PDA iletişim ağına "Güve kelebeklerine dikkat!" başlıklı şu mesajı yolladık:

"Pazar pazar başka konu yok muydu şimdi?" demeyin! 

Pembelerin yaprakları, kokusuyla hepimizi mest ediyor ama mest olan başkaları da var: "güve kelebekleri"! Özellikle balkonlardaki pembeleri akşam hava kararırken ziyaret edip onlarla haşır neşir olmaya bayılıyorlar! Sonra... içerde açık ışıklarınız varsa ve balkon kapılarınız da açıksa, hane halkınıza yeni katılımlar olabiliyor. 
Uzmanlarımız bu çekimin yararı-zararı konusunda ne derler acaba? 

Geçen yıl sevimli tırtıllarla uğraşıp, elle toplamıştık onları... Bu yıl da bir güve kelebeği akınına uğradık, bir kısmı eve girip yerleşmeye çalıştı, yerleştikleri yerleri bulup, davetsiz misafirlere "güle güle" dedik, arkalarından bıraktıklarını arayıp bulup "derin temizlik" yapmak bizi hayli uğraştırdı doğrusu... Biz ki balkona arılar gelsin diye lavanta, örümcekleri uzaklaştırsın diye kadife çiçeği dikmiştik, güve kelebeklerini cezbetmek için hiç derdimiz yoktu doğrusu... 
Internet'te "güve kelebeği" bilgileri araştırırken, onların "Petek güvesi" diye anılan akrabalarının, en başta arıcıların baş sorunlarından biri olduğunu da gördük... 

Tam yukardaki mesajı yollamıştık ki arkasından bugünkü Hürriyet'te Böceklerin imajını düzeltme projesi başlıklı haberi gördük... Önce bir "Böcek farkındalığı" yaratıp sonra da yararlı böcekleri sevdirmeyi/korumayı amaçlayan projeye ilgi çok yoğundu... 
Aklıma hemen Münevver Eminoğlu'nun "Elmanın kurdu meselesi" geldi. Sonra da böcekler dahil, asıl meselenin şu gezegenin üzerindeki tüm canlıların hep beraber ve barış içinde yaşamasının nasıl mümkün olduğu... İki ayaklı ve "akıllı" olanlara bilhassa, çok iş düşüyor... 
Çok işimiz var, çoook!



Ağustos 14, 2008

"3. KUŞAK" - "ÜÇÜNCÜ ÇOCUK"

Geçen yıl, Hafize Baliç pembelerinin 2006'da bizim balkondaki ürünlerinden aldığımız tohumları tekrar ekmiş, fakat küresel ısınma yüzünden çok başarılı olamamıştık. Evladiyelik Hatay'lılar İstanbul balkonunda onca lükse rağmen (onlara dev saksılara ekmiş, elimizden geleni yapmıştık) "bana mısın" dememişlerdi.

Ama bu balkona alışık Hafize Baliç tohumlarından bir tanesi Ağustos ayında herşeye tağmen meyva vermişti (Balkonda 2. Kuşak!). Hatta Eylül'de iyice coşup, boyutları küçük olsa da meyva vermeyi sürdürmüştü...

İşte ondan aldığımız çekirdekleri bu yıl biraz geç de olsa çimlendirmeye koyulmuştuk. Nitekim 1 Mayıs'ta 9-10 çekirdekten sadece 3-4 tanesi çimlenebilmişti. (Oysa onlarla beraber yola çıkan organik "cherry"ler hızla yol alıyordu! Tırtıllanmalarına mırtıllanmalarına rağmen onlardan da çekirdek almıştık!)...
Bu yılki balkonumuz geçen yıla göre daha kısıtlı olduğundan diğer fideleri eşe dosta verip sadece iki tanesini saksıya ektik. (Hiç üç çocuğumuz olmadı ama olsaydı herhalde "üçüncü"yü daha "kalender" yetiştirirdik... Ama üçüncü kuşak-üçüncü çocuk pembemiz öyle oldu. ) Tıpkı bir "üçüncü çocuk" yetiştirir gibi o kadar da üstüne düşmedik. Düşemedik.
Amaaa... o bizi mahcup etti. Sessiz sedasız bir meyva vererek... Resimdeki o. Küçük saksısında, ağabey ve ablalarının gördüğü ihtimamın onda birini görmediği halde varlığını sürdürüyor.
Bakalım daha neler göreceğiz ondan!

Eylül 09, 2007

EYLÜL SEVİNÇLERİ...

"2006 Balkon pembesi", 2007 Eylül'ünde, aşina olduğu bu ortamda meyve vermeyi sürdürüyor... Hatta ilk büyüyenlerden bir tanesi yerçekimine inat, dikine gelişiyor... Ondan alınacak tohumla gelecek yıl bu ortamda yetişecek olanları merak ediyoruz...

Bu da tırtıla inat kızarmaya başlayan Parizyen "cherry"! Bu arada tırtıllar ortadan kayboldu. Hiçbir kimyasal kullanmadık. Elle toplandılar görülebilenler. Öyle yaprakları delik deşik etmeler de bitti. Şimdi bizim balkonda manzara aynen şöyle: Genel olarak bol bol kurumuş yaprak ve hatta dal, toprağa yakın yerlerde alttan gelen taze yeşil sürgünler, büyümeye çalışan pembeler, tepelerde yeni sarı çiçekler...
Türkiye için bir günde 4 mevsimin yaşandığı ülke benzetmesi, sanki balkon domatesleri tarafından da doğrulanıyor... Ama Hatay pembelerinde hala meyva yok...

Ağustos 29, 2007

SABAH SABAH

Bu tırtıl meselesi yüzünden galiba sabah yürüyüşlerinden feragat etmem gerekiyor... Bu sabah erkenden bir tane daha "enselendi"! Sonra girişmişken biraz çapalama, biraz daha bakım derken, bir tanesinin toprak yüzeyine bir salyangoz çıkmaz mı?

Dehşetengiz bir domates kitabı var elimde. Tübitak'ınki değil (*). Hasad Yayıncılık'ın çıkardığı. Adı "Serada ve Açık Alan'da Domates Yetiştiriciliği"! Orada tırtıllar için "son yediği filizin altında da yatar uyur" gibi bir şey deniyordu, o yüzden sabah gözüm hep topraktaydı. Ama bunu saksıda iken yakaladım... Aynı kaynakta toprakta saklı duran "pupa"ların, çok sıcak havalarda normalinden daha önce "içindekileri" faaliyete geçirdiği de yazılı.
Aynı yayınevinin bir de "Domates Hastalıkları" kitabı var. Her iki kitap da endüstriyel üreticileri hedefleyerek yazılmış. Organik tarım endişesi pek taşımıyor bu yüzden. Kimi yerlerde "doğal mücadeleyi kimyasala tercih edin" yollu mesajlar varsa da... Ne var ki teşhisi orada, tedaviyi bizim yöntemlerle yapabilmek açısından önemli... (Bir dost toprağın üzerine kireç serpilmez ise bu turtılların her şeyi mahvedeceğini söylemiş.)
Bu 2007 yazının bize ettikleri yetmiyormuş gibi şimdi bir de "tırtıl-avcısı" olduk! PDA üyelerinin üzüntülerine üzülürken üzerine, ayrı bir suçluluk duygusu eklenmesi hali... Durum gerçekten çok ciddi. Şakaya vurmasak daha da kötü hissedeceğiz...
-----------------------
(*) Suçu kullandığım şüpheli toprakta bulduğum için "...Yeşilkurt, pupa dönemini kışın toprakta geçirip ilkbaharda kelebek oluyor. Yumurtalarını bitkinin değişik kısımlarına bırakıyor. Larvaları son dönemine gelinceye kadar farketmek zor. Tahmin ettiğiniz gibi, pupa halinde 'özel karışım'ın içindeydiler. " diyen PDA üyemiz Sayın Selma Uzun, hanidir bu kitabı tavsiye ediyor. Kitabın çevrimçi bilgilerine hala ulaşamadım. Kitapçılardan aramak lazım...

Ağustos 28, 2007

İKİSİ YAKALANDI!




Bu yeşil tırtıllar yeryüzündeki faaliyetlerini sabaha karşi sürdürüyor sonra da saksıdaki toprağa saklanıyor olmalılar. Bu sabah 06.00 sularında iki tanesi karınları fena halde doymuş, artık "kaçarlarken"! yakalandı!
Toprakta saklandıklarına bir delil de geçen gün biraz fazlaca sulama sonucu saksı tabağına sızan suyun içinde bu familyadan birilerinin "havuz sefası" yaptığının farkedilmesiydi... Aaah ah... sen misin bildiğin topraktan taviz veren!


Ağustos 24, 2007

DAVETSİZ MİSAFİRLERİMİZ VARMIŞ...

Son günlerde bizim balkon domatesleri de yaşanan kuraklıktan nasiplerini iyice almışa benziyorlardı... Kimi dallarda bir sararma, bir kuruma, önce neşesizleşip sonra "bu dünyadan gitme" halleri... Zaten "hasat"tan yana yeterince şanssız bir yıl yaşarken, üstüne bir de bu manzara eklenince bizim de neşemiz kaçtı... Derken bir de ne görelim! (Allahtan "pembe"lerde değil, ama bu da organik "cherry" idi, çekirdekten büyüyüp ilk meyvalarını da vermeye başlamıştı, zarif mi zarif, kopkoyu yeşil yapraklı, "şık" bir arkadaş, sıkışık balkon sakinleri içinde kendi halinde büyüyüp giden bir tanesi!) Yapraklarda bir sürü küçük delik... Sanki biri eline bir yorgan iğnesi almış, üşenmeden delikler açıp durmuş... Biz topluyoruz, o görünmeyen "fail" gece çalışıp ertesi sabaha yeni delikler açıyor...
"Şunları bir de makro ile görüntüleyelim bakalım" diye, üç dört küçük dalı kopardık. Masanın üstüne aldık. Resimler çekildi. 5-10 dakika sonra bir de baktık ki "fail" orada! O ana kadar hiç ortada olmayan bu yaratık, yaprağın neresine saklanmıştı da hiç gözükmüyordu, ne işti bu? Şimdi ben bu satırları yazarken, "O" masamın üstünde kahvaltı rehaveti içinde. Yaprağın arkasında ve ana damara uzunlamasına kendini iyice "araziye uydurmuş", çıplak gözle ve uzaktan farkedilmesi imkan dışı, öylece hareketsiz duruyor. Hatta uyuyor galiba. Uyu bakalım yeşil davetsiz! Şimdi bütün arama motorlarına bakacağız senden doğal yöntemlerle kurtulmak nasıl mümkün diye! İnşallah çok geç kalmamışızdır tabii.
İpek böcekçiliği yapmıyoruz ki biz burada...