Haziran 05, 2006

"KAŞIĞA ÇARPAN DİŞ": "İLK TOMURCUKLAR"


Hani ne derler "görmemişin oğlu olmuş" misali, ilk çıkan domates adayları neredeyse elimizde kalacak. Meğerse bunlar girmiş çoktan minik minik "meyva verme" aşamasına, tomurcuklanmışlar da haberimiz yok. -Şu duygularımı çocuk büyütmüşler çok iyi anlayacak, eminim- Üstüne titrenen bebekler gibi, dişi kaşınır, ağlar sızlar, yardımcı olmaya çalışırsınız, bir yandan her gün kontrol edersiniz beklenen o ilk dişlerin patlak verip vermediğini. Bir türlü çıkmazlar. Çocuk da normalleşmiştir sanki. Sonra bir gün velet yemek yerken ve kaşığı da ağzında dolaştırıp duruken "çıt" diye bir ses duyulur. O "pirinç taneleri" çıkmıştır da üstelik mama kaşığına bile çarpmışlardır... Bütün aile delirir, "çıktı çıktı" diye... Eh biraz abarttım galiba, ama buna yakındı şaşkınlığımız bu sabah, şu -çerçeve içindeki- şeylerin varlığını farkettiğimizde... Nasıl korumalı ama. Nasıl sımsıkı saklıyor o laleye benzeyen küçük yapraklar içindekini... Ha, "ne ekersen onu biçersin"den çok, "nereye ekersen onu biçersin" durumu da sözkonusu bu arada... Resim, -koruyucu kılıfı ile- pis şehir havasına maruz, ama daha çok güneş gören, "en büyük" saksıdaki canlıya ait. Daha steril ortamda duranlar ve daha az topraklı saksılara dikilenler bunun gibi "kanlı canlı" değiller. Onlar da başlamış tomucuklanmaya aslında. Sonradan "alıcı gözle" bakınca görülebiliyor. Ama onların yeşili daha açık yeşil, tomurcuklar neşesiz... Kıssadan hisse çıkarmaya elim varmıyor ama gelin de çıkarmayın şimdi: "Biz Türküz bize bişey olmaz"! Bu anlı şanlı Çanakkale yarımadasından gelip, çeşitli İstanbul semtlerine yayılmaya başlayan canlılar da aynı kahraman Türk domateslerinden değil mi?!! Evin korumalı bölgelerinde "sinameki" bir biçimde çoğalmaya çalışan diğerlerini de alıp, ön balkona mı çıkarsak acaba?

Hiç yorum yok: