Mayıs 20, 2006

DİKİM SIRASI GÜNEŞLİ AMA FECİ EGZOS ALAN BALKONA GELİYOR!

Açık hava, bol egzos...

Daha önce de yazdığım gibi, bu evde iki balkon var. Biri camekanlı, temiz havalı, ağaçlık bir alana bakan ve az güneşli, diğeri açık, daha çok güneş gören buna karşılık yoğun bir trafiğin aktığı caddeye baktığı için, toza, egzosa, küfe, mantara, börtü böceğe, serçe, kumru, karga türü kuşlara da açık olan balkon. Daha önce diktiğim domatesler, şu anda birincisinde ve sakin bir gelişim gösteriyor. Ağır ağır büyüyorlar. Temizler. Henüz herhangi bir başka canlının ilgisini çekmiş gibi gözükmüyorlar. Evin içinde ve güneşli pencere önünde duranlar da öyle. Ama dedim ya, "merak" peşimi bırakmıyor. Evdeki tek güneşli balkona da dikeceğim birazdan. Güneş açısından "doğal ortamları"na en yakın yer orası çünkü. Bu yüzden iki farklı saksıyı hazırlamışım zaten. Biri yuvarlak, derin ve büyük, diğeri ince uzun dikdörtgen, sığ. İkincisine sonradan büyümeye başlayan kısa boylulardan dikeceğiz. Pigmelerden! Yuvarlağa da yolu tutmuş olanlardan iki adet dikilecek. Bugün günlerden 19 Mayıs. Bizim için çok önemi olan bir gün... Tam zamanı yani... Balkon ve pencereler bayraklanmış. Ortalık bulanıksa da anılar taptaze...
Yine de yıllardır azimle canlı ve formda tutmaya çalıştığım sardunyalarımın orada en fazla bir hafta "güzel" kalabildiği, oncağızların orada sanki "balkon çiçeği" değil de düşmandan korunmak için kamuflaj yapmış "gerilla" gibi şekilden şekle girdiği, haşaratın birinden kurtulur kurtulmaz, bir yenisi ile mücadeleye başladıkları, bütün bu savaş boyunca onlarla "stratejik ortaklık" kurup, destek vermek zorunda kalanın da "ben olduğum" hiç aklımdan çıkmıyor. Bu yüzden her iki tarafın da yükünü hafifletmek için bazı önlemler almak gerektiğinin "bilincindeyim"! (Bizim kuşağın jargonunda "16 kelimeyle konuşmak" diye bir espri vardı, bu giriş de ona benzedi şimdi!) Neyse ne. "Türk yılmaz"! Bu dikim yapılacak bugün!

"Domates Olgunlaştıran Kukuleta"!

Balkona dikim yapmadan önce yine yollara dökülüp bu kez de bitki dükkanlarında "koruma malzemesi" araştırmıştık MAT ile. O da ne? "Domates Olgunlaştırma Kukuletası"!- "Tomato Ripening Hoods" - "Tunnel di Plastica per la Maturaizone dei Pomodoro" - "Tomat Modningshetter"... ve üzerine daha bir sürü dilden "ad" yazılmış bir ürün. (Türkçesi de varmış, şimdi resmi yüklemek için yakından bakarken farkettim, "Domates Erme Başlıkları" diye çevirmişler. Ne o öyle "erme" filan? "Olgunlaşma" ile "erme", "olgun" ile "ermiş" aynı şey mi yani? "Başlık" yerine şimdi inadına "kukuleta" demek istiyorum. Aslında "torba", "yağmurluk", "duvak", "mini-sera naylonu", "kılıf", "koruyucu" filan daha bile uygun düşer de şu "kukuleta" şimdi nedense daha çekici gözüktü gözüme. Sesi tıpkı "Çikolata" gibi. Çikolatayı kim sevmez? Sevmedim o tercümeyi. Her neyse.) Hemen atlamışız üzerine. Aradığımız "koruyucu" değil mi? (Aslında bir ürün daha bulup aldık ama onu şimdi kullanmayıp, sonraya sakladığımız için burada söz etmeyeceğim. Bu bir tür "tarla battaniyesi". Fideleri diktiğiniz alanın üzerine onu örtüyorsunuz. Mışıl mışıl gelişiyorlar. Çok ilginç. Nasılsa tarlamız yok. Bu iki üç metrekarelik alanlardaki paslaşmalar için fazla lüks. Geçiyoruz.)

Neler neler yapmış elalem, hem bize de yollamış. Bakmayın öyle Birleşmiş Milletler bildirisi gibi ürün üzerine otuziki düvelin dilinden yazılar yazmalara, alt tarafı basit bir "delikli ve uzun bir naylon torba"dan ibaret olan bu "kukuleta" paketinin üzerinde aslında "Çin Malı" yazıyor. Yukarıdaki resmin üzerine tıklayın, siz de yakından görün. "Bütün yollar" Pekin'e mi çıkıyor artık? Galiba! Paketin sağındaki de Münevver'in bana "fideleri diktikten sonra bir çubuk dikip bir ip ile bağlayacaksın, fide toprağa asla değmeyecek!" dediği ip. Sonradan bir yerde "olması lazımgelen ip" babında okuduğum "rafya". O da "Garda" mamulü. "Doğal ip". Samana benziyor.
Şu "delikli naylon torba"nın deliklerini delerken de ofislerimizde kullandığımız zımbaya benzer birşey kullanmışlar herhalde ve de çıkarılıp atılması gereken küçük yuvarlak kısımların çoğu konfeti gibi üzerine hala yapışık. Buna sinir oluyorum. Ne olacak o küçük naylon "daire"ler şimdi? Oraya buraya mı uçuşacaklar? Yoksa sevgili fidelerimize mi yapışacaklar? Bu da bir çevre kirliliği değil mi? Ne iş yahu? Neyse şu anda bundan dolayı kimseye hesap soracak lüksümüz yok. Onlara gelene kadar fideleri gözle görünen görünmeyen bin türlü "musibet" beklerken hele... Zaten birazdan balkon operasyonu da sonuçlanacak. Bu sefer buna "tıpkı temel atma töreni gibi" diyemeyeceğim. Ağır basan yine "Ispartalı ebeveyn sendromu"!

Hiç yorum yok: